Vajinal Mikrobiyom ve FIV Başarısı. Sessiz Bir Devrim
Vajinal mikrobiyom (vajinal flora), kadının vajinasında yaşayan yararlı ve zararlı bakterilerin dengesidir. Sağlıklı bir vajinal flora (eubiyoz) laktobasil (ör. Lactobacillus crispatus) ağırlıklıdır ve vajinayı asidik tutup zararlı mikropları engeller. Bozulmuş flora (disbiyoz) ise laktobasiller azalırken zararlı bakteriler (ör. Gardnerella vaginalis) çoğalır, pH yükselir. Araştırmalar, sağlıklı vajinal floraya sahip kadınların Tüp Bebek (IVF) tedavisinde daha yüksek başarı oranlarına ulaştığını; disbiyoz durumunda ise başarı oranlarının önemli ölçüde düştüğünü göstermektedir. İyi haber şu ki vajinal mikrobiyom, test edilip tedavi edilebilen değiştirilebilir bir faktördür – yani doğru tedbirlerle IVF başarısını artırma potansiyelimiz vardır.
📌 Bu Yazıda Ne Öğreneceksiniz?
- Vajinal Mikrobiyom Nedir?
- Vajinal Flora ve Tüp Bebek Başarısı
- Eubiyoz vs. Disbiyoz: Sağlıklı ve Bozulmuş Flora
- Vajinal Mikrobiyom Bozulduğunda: Riskler ve Endometrit
- Vajinal Mikrobiyom Testi Nasıl Yapılır?
- Mikrobiyomu Düzeltmek: Antibiyotik ve Probiyotik Tedavileri
- Sık Sorulan Sorular (SSS)
Vajinal Mikrobiyom Nedir?
Merhaba, ben Dr. Senai Aksoy. 30 yılı aşkın süredir, kliniğimde her gün aynı umut dolu gözleri, aynı endişeli soruları görüyorum. Özellikle de tüp bebek tedavisinde o en can sıkıcı soruyu: “Doktor Bey, embriyo pırıl pırıldı, rahim duvarım tam olması gerektiği gibiydi… Peki neden tutmadı?” İşte bu zor soru, bizi çoğu zaman göz ardı edilen ama aslında başarının kilitli kapısını açan bir anahtara götürüyor: Vajinal mikrobiyom. Biliyorum, kulağa çok teknik bir terim gibi geliyor. Ama gelin, bunu sizin “iç bahçeniz” gibi düşünün. Bu bahçenin ne kadar sağlıklı olduğu, toprağın ne kadar verimli olduğu, ektiğimiz o en değerli tohumun (yani embriyonun) kök salıp salmayacağını doğrudan etkiliyor.
Bu yazıda size, tüp bebek tedavisinde neden bazen “her şey yolunda” gibi görünürken sonuç alamadığımızı ve o “görünmez” detayı, yani vajinal florayı nasıl lehimize çevirebileceğimizi anlatacağım. Ve en önemlisi, bunun çözümsüz bir sorun olmadığını göreceksiniz.
Vajinal mikrobiyom dengesi bozulduğunda buna disbiyoz deniyor. Disbiyoz olunca laktobasiller azalıyor, vajinanın pH’ı yükseliyor ve Gardnerella vaginalis, Atopobium vaginae, Prevotella gibi kötü bakteriler çoğalmaya başlıyor. Bu durumda vajinanın asidik koruyucu özelliği azalıyor ve enfeksiyon kapma ihtimali artıyor. Bakteriyel vajinozis (BV) denen enfeksiyon da böyle bir dengesizlik sonucu ortaya çıkıyor ve kötü kokulu akıntı gibi sorunlara yol açabiliyor. BV gibi vajinal enfeksiyonlar sadece can sıkmakla kalmıyor; bazı çalışmalar bu enfeksiyonların pelvik enfeksiyonlara, tüplerde tıkanıklığa, uzun süreli rahim içi iltihabına, düşüğe ve erken doğuma yol açabileceğini gösteriyor.
Lactobacillus crispatus: Vajinal floranın “iyi” bakterilerinin başında gelen bir türdür. Güçlü bir şekilde laktik asit üreterek vajinanın pH’ını ~4 civarında tutar ve ayrıca hidrojen peroksit gibi antimikrobiyal maddeler salgılar. L. crispatus yönünden zengin bir flora, zararlı bakterileri baskılar ve embriyo için daha güvenli, tutunmaya elverişli bir ortam yaratır. Yapılan çalışmalar, vajinal florasında L. crispatus gibi laktobasiller baskın olan kadınların, IVF tedavilerinde daha yüksek implantasyon ve canlı doğum oranlarına sahip olduğunu ortaya koymaktadır .
Vajinal Flora ve Tüp Bebek Başarısı
Vajinal mikrobiyomun üreme sağlığıyla bu kadar iç içe olması, tüp bebek (IVF) tedavisinde de önemli bir rol oynayabileceği anlamına geliyor. Kliniğimde, her tutmayan tüp bebek denemesi hastalarımı ne kadar üzdüğünü birebir yaşıyorum. Bu yüzden, gözden kaçan bir sebep varsa onu bulup çözmek bizim işimiz. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, vajinadaki bakteri dengesiyle tüp bebek tedavilerinin sonucu arasında şaşırtıcı bir bağ olduğunu gösteriyor.
Örneğin, 2025 yılında yayınlanan bir çalışmada Lactobacillus ağırlıklı sağlıklı vajinal floraya sahip kadınlarla, laktobasillerin baskın olmadığı (dysbiosis) kadınların IVF sonuçları karşılaştırıldı. Sonuçlar oldukça dikkat çekiciydi: Laktobasil-baskın floraya sahip grupta klinik gebelik oranı %48.5 iken, dysbiosis grubunda bu oran yalnızca %21.2 bulundu icr-heart.com. Yani vajinal florası bozuk olan grupta başarı şansı yarı yarıya düşmüştü. Benzer şekilde, başka bir çalışmada vajinal mikrobiyotasında anormallik (özellikle Gardnerella ve Atopobium fazlalığı) saptanan IVF hastalarında, canlı doğum oranının sadece %9 gibi çok düşük bir seviyede kaldığı rapor edilmiştir; oysa normal flora grubunda canlı doğum oranı %35 civarındaydı. Bu fark, vajinal dengenin IVF sonucunu ne denli etkileyebileceğini ortaya koymaktadır.
Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, nedeni belirsiz kısırlık vakalarında bazen her şey yolunda denmesine rağmen, altta yatan sebep vajinal floradaki dengesizlikler olabiliyor. Vajina, rahimin doğal bir uzantısı gibidir; zararlı bakteri yükü arttığında rahim içi ortamı (endometrium) da olumsuz etkilenebilir, embriyo rahme yerleşmekte zorlanabilir. Lactobacillus’ların baskın olduğu bir flora ise adeta doğal bir koruyucu bariyer sunarak, embriyonun sağlıklı bir rahim ortamıyla buluşmasına katkıda bulunuyor [mdpi.com]. Özetle, vajinal flora IVF başarı oranını etkileyebilen kritik bir parametredir.
Aşağıdaki tabloda, eubiyotik (sağlıklı) ve disbiyotik (bozulmuş) vajinal mikrobiyomun özelliklerini ve IVF başarısına etkilerini özetledim:
| Vajinal Mikrobiyota Durumu | Özellikleri (Flora Profili) | IVF Başarısına Etki |
|---|---|---|
| Eubiyoz (Sağlıklı Flora) | Lactobacillus bakterileri baskın; düşük vajinal pH (~4); patojenler baskılanır, vajina asidik ve korunaklıdır. | Yüksek gebelik şansı (örn. klinik gebelik ~%48 gibi). Laktobasil zenginliği, enfeksiyon riskini azaltır; düşük ve erken doğum riski daha düşüktür. |
| Disbiyoz (Bozulmuş Flora) | Lactobacillus’lar azalır; G. vaginalis, A. vaginae gibi anaerobik bakteriler çoğalır; vajinal pH yükselir (>4.5). | Düşük gebelik şansı (klinik gebelik ~%21 civarı) . Zararlı bakterilerin artışı enfeksiyon, kronik endometrit ve düşük riskini artırır. Embriyo tutunması güçleşebilir. |
Klinik gebelik oranı: Embriyo transferinden ~5 hafta sonra ultrasonla gebelik kesesi görülmesiyle teyit edilen gebelik oranı.
Tablodan görüldüğü üzere, vajinal flora dengesizliği (disbiyoz) IVF başarısını neredeyse yarı yarıya azaltabilmektedir. Bu etkinin altında yatan mekanizmalar tam olarak aydınlatılmaya çalışılıyor. Muhtemelen dysbiosis durumunda vajinada ve rahim ağzında oluşan iltihabi yanıt artıyor, bu da embriyonun rahme tutunmasını zorlaştırıyor. Örneğin, disbiyotik bir florada sık görülen Gardnerella vaginalis gibi bakteriler, rahim içinde subklinik (belirti vermeyen) bir enfeksiyona veya kronik endometrit tablosuna yol açabilir. Kronik endometrit, rahim iç tabakasının uzun süreli iltihaplanmasıdır. Tekrarlayan düşükler veya başarısız tüp bebek denemelerinde rol oynadığı düşünülmektedir. Genellikle özel biyopsiler ve patolojik incelemelerle teşhis edilir ve antibiyotiklerle tedavi edilebilir.
Klinik Not: Vajinal mikrobiyomdaki dengesizlik değiştirilebilir bir risk faktörüdür. Yani, eğer bir kadının vajinal florasında disbiyoz saptanırsa, embriyo transferine geçmeden önce bu durumu düzeltme şansımız vardır. Bu, tüp bebek tedavisine başlamadan önce gözden kaçmaması gereken önemli bir adımdır. Benim kliniğimde, nedeni belirsiz tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları yaşayan kadınlarda vajinal/enfeksiyöz etken taraması yapıyoruz. Bu, rutin bir işlemimiz haline geldi. Basit bir vajinal sürüntü alarak vajina florasının nasıl olduğuna bakıyoruz ve eğer bir sorun varsa tedavi ediyoruz. Bu sayede tüp bebek tedavisinin başarılı olma ihtimalini artırabileceğimizi düşünüyoruz.
Eubiyoz vs. Disbiyoz: Sağlıklı ve Bozulmuş Flora
Eubiyoz, vajinal bölgedeki mikroorganizmaların dengeli ve yolunda olduğu anlamına geliyor. Bu durumda vajinada bolca Lactobacillus (özellikle L. crispatus, L. jensenii gibi türler) bulunuyor. Bu laktobasiller şekeri laktik aside çevirerek vajinanın pH seviyesini ~3.8-4.5 civarında tutuyor. Ayrıca hidrojen peroksit ve bakteriyosin gibi maddeler salgılayarak diğer mikropların aşırı üremesini engeller . Sonuç: Vajina, patojenlere karşı adeta kendi kendini koruyan asidik bir kale gibidir. Bu ortam, sperm hücreleri için dostça (pH uygun aralıkta) iken, zararlı mikroplar için düşmanca bir ortamdır.
Buna karşılık, disbiyoz vajinal floradaki dengenin bozulması demektir. Disbiyoz durumunda laktobasillerin sayısı ve çeşitliliği azalır, onların yerini anaerobik ve fırsatçı patojen bakteriler alır. Vajina pH’ı >4.5 seviyelerine çıkar, çünkü laktik asit üreten “iyi” bakteriler azalmıştır. Gardnerella vaginalis, Atopobium vaginae, Mobiluncus, Prevotella, E. coli gibi organizmalar disbiyoz sırasında sıklıkla saptanır. Disbiyozun en bilinen örneği, az önce bahsettiğimiz bakteriyel vajinozis (BV)‘dir. BV’de vajinadan gelen gri-beyaz renkte, kötü kokulu bir akıntı olur ve bazen hafif yanma veya kaşıntı da görülebilir. Ama her disbiyoz olduğunda belirti olacak diye bir şey yok; bazı kadınlarda bu durum hiç belirti vermez (sessiz disbiyoz). İşte bu belirtisiz durumlar, kısırlık ya da tüp bebek tedavisinde başarısızlığa neden olabilecek şeylerden biri olabilir.
Kısacası, sağlıklı bir vajinal flora, üreme sistemini korur. Ama florada bir sorun varsa, bu durum hamile kalma olasılığını düşürebilir ve düşüklere neden olabilir. Bu nedenle, kadın sağlığıyla ilgilenen doktorlar olarak, hastalarımızı incelerken vajinal floranın nasıl olduğu bizim için önemli bir nokta haline geldi.
▶️ “Disbiyozis” Raporunu Görünce Aklıma Ne Geliyor? Ben bir raporda “disbiyoz” kelimesini gördüğümde, aklıma sadece textbook bir tanım gelmez. Aklıma, embriyonun tutunmaya çalıştığı o rahim duvarına gizlice saldıran “görünmez bir düşman” gelir. Disbiyoz, basitçe “denge bozuldu” demektir. O koruyucu “iyi askerler” (Laktobasiller) azalmış, “fırsatçılar” (Gardnerella gibi) parti vermeye başlamış demektir. Ve bu parti, vajinayla sınırlı kalmaz. Bu bakteriler yukarıya, rahime doğru sızarak oradaki ortamı da bozarlar. Hastalarıma bunu şöyle açıklıyorum: Sağlıklı bir rahim içi, embriyonun tutunması için hazırlanmış yumuşacık bir yatak gibidir. Ama disbiyoz varsa, o yatağın üzerinde sanki sürekli bir “yangın alarmı” çalıyor (kronik endometrit), her yer iltihaplanıyor ve duman altı oluyor. Siz şimdi o en kıymetli embriyonuzu böyle bir odaya yerleştirmek ister misiniz? İşte bu yüzden, bu durumu tedavi etmeden, yani o alarmı susturmadan ve odayı havalandırmadan transfer yapmayı pek tercih etmeyiz. Disbiyoz, “sonra düşünürüz” denecek bir detay değil, doğrudan müdahale etmemiz gereken bir kırmızı bayraktır.
Vajinal Mikrobiyom Bozulduğunda: Riskler ve Endometrit
Tamam, disbiyozun tüp bebek şansımızı düşürdüğünü artık net olarak anladık. Peki, bu “iç bahçemizin” (yani floramızın) bozulması, sadece tüp bebek başarısını mı etkiliyor? Keşke öyle olsa. Aslında bu, bir domino taşı gibi; ilk taş devrilince arkasından başka sorunlar da gelebiliyor. İlk olarak, en basitinden, o can sıkıcı enfeksiyonlara bakalım. “İyi askerler” (Laktobasiller) azalınca, vajinanın o doğal “koruma kalkanı” zayıflıyor. Sonuç? Bitmek bilmeyen vajinal mantar enfeksiyonları, sürekli tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları veya o kötü kokulu akıntıyla hayatı zindana çeviren bakteriyel vajinozis… Bunlar, sadece sizin yaşam kalitenizi düşürmekle kalmıyor, üreme sisteminizin genel sağlığını da alttan alta bozuyor.
Ama asıl sinsi tehlike bu değil.
Kliniğimde benim asıl endişelendiğim ve üzerine gittiğim konu, Kronik Endometrit (yani rahim içi iltihabı) ile olan bağlantısıdır. “Kronik endometrit”in en kötü yanı, neredeyse hiç belirti vermemesidir. Yani sizde hiçbir belirgin sıkıntıya (ağrı, ateş vs.) yol açmaz; belki ara sıra hafif bir lekelenme yapar ama bunu fark etmezsiniz bile.Fakat bu “sessiz düşman”, tam da embriyonun yerleşeceği o en değerli yere, yani rahim duvarına saldırır.
Süreci şöyle düşünün: Vajinadaki o “kötü” bakteriler (Gardnerella gibi) sadece orada durmuyor; rahim ağzından yukarı, rahime doğru tırmanıyorlar. Ve rahim içinde, fark edilmeyen, küçük bir “yangın” başlatıyorlar. İşte bu “yangın”, embriyonun tutunacağı o “yatağı” bozuyor ve orayı “hazırlıksız”, hatta “düşmanca” bir ortama çeviriyor. Biz de tam bu yüzden, o “yangını” söndürmeden embriyo transferi yapmak istemiyoruz.
Bilimsel çalışmalar, kronik endometriti olan kadınlarda tüp bebek başarı şansının anlamlı ölçüde düştüğünü göstermiştir mdpi.com. Neyse ki, kronik endometrit tedavi edilebilir bir durumdur. Genellikle ofis histeroskopi ve endometrial biyopsi ile tanı konur; sonrasında uygun antibiyotik tedavisi ile iltihap giderilir ve endometrium normal sağlıklı haline kavuşur. Kliniğimizde, tekrarlayan implantasyon başarısızlığı yaşayan hastalarda kronik endometrit taraması yaparak (endometrial biyopsi ile) bu gizli engeli ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Eğer vajinal flora bozuksa ve/veya endometriumda böyle bir sorun saptarsak, embriyo transferini tedavi sonrasına erteleyip başarı şansını artırmayı hedefliyoruzmdpi.com.
Bunlara ek olarak, bozulmuş vajinal mikrobiyomun düşük (gebelik kaybı) riskini de artırabileceğine dair bulgular var. Laktobasil fakiri, çeşitliliği yüksek (yani disbiyotik) vajinal florası olan anne adaylarının ilk trimester düşük oranlarının daha yüksek bulunduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur icr-heart.com. Aynı şekilde, erken doğum riskinin de vajinal floradaki dengesizlikle ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. Bu durum, gebelik boyunca da vajinal ekosistemin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Bakın, işin özeti aslında şu: Bu “vajinal disbiyoz” meselesi, sadece tüp bebek (IVF) tedavinizin sonucunu etkileyen teknik bir detay değil. Bu, bir domino taşı gibi. Bu bozulma başladığında, sadece IVF başarısını değil; doğal yolla hamile kalma ihtimalinizi, hamile kaldığınızda o gebeliğin sağlıklı devam etme (düşük riski) olasılığını, kısacası tüm üreme sağlığınızı etkileyen bir dizi olayı tetikliyor. Bu yüzden, infertilite tedavisinde vajinal floraya bakmak benim için bir “ayrıntı” değil, bütüncül yaklaşımımızın en temel parçalarından biri. Hastalarıma hep o meşhur sözü hatırlatırım: “Şeytan ayrıntıda gizlidir.” İşte bu vajinal flora da, çoğu zaman o gözden kaçan, ama bulunduğunda tüm resmi değiştiren o kritik “ayrıntıdır”. Bizim görevimiz de o ayrıntıyı bulup çözmek.
Endometriozis hakkında detaylı bilgi için tıklayın – Vajinal mikrobiyom, endometriozis gibi diğer jinekolojik durumlarda da rol oynayabilir. Örneğin, endometriozis hastalarında hem bağırsak hem vajinal flora dengesizliği sıklıkla görülür ve bu durum vücutta iltihabi yükü artırabilir. Endometriozis ve kısırlık ilişkisi hakkında daha fazlasını yukarıdaki bağlantıda bulabilirsiniz.
Vajinal Mikrobiyom Testi Nasıl Yapılır?
Tüp bebek düşünenler ya da tedavide başarısız olanlar için iyi haber: Vajinal floranın durumuna bakmak artık mümkün ve işe yarıyor. Vajinal mikrobiyom testi deyince şunlar var:
-
Mikroskopla Bakma (Nugent Skoru): Vajinadan örnek alınıyor, sonra bu örnek boyanıp mikroskopta inceleniyor. Buradaki laktobasil miktarına, kötü bakteri çeşitlerine ve özel hücrelere bakılıyor. Sonuçta 0 ile 10 arası bir puan veriliyor. Nugent skoru 0-3 arası normal (yani laktobasiller çoğunlukta), 7-10 arası ise anormal (bakteriyel vajinoz var) demek. Ortadaki değerler de ara durum gibi düşünülüyor. Bu basit testle uzun zamandır bakteriyel vajinoz teşhisi konuluyor ve vajinadaki dengesizlikler tespit edilebiliyor.
-
Kültür ve PCR Testleri: Vajinal sürüntüden laboratuvarda bakteri kültürü yapılabilir, ancak tüm anaerobik bakteriler üremeyebilir. Günümüzde daha modern olarak qPCR tabanlı testler ile vajinadaki belli başlı bakteri türlerinin DNA düzeyleri ölçülmektedir. Örneğin Lactobacillus crispatus, L. iners, Gardnerella vaginalis, Atopobium vaginae gibi önemli bakterilerin miktarını eşik değerlerle kıyaslayan ticari testler vardır. 2016’da yapılan bir çalışmada, bu tür PCR paneliyle flora bozukluğu saptanan kadınların IVF’de düşük başarı gösterdiği (sadece %9 klinik gebelik) rapor edilmiştir. Bu tür moleküler testler henüz rutin pratiğe girmiş olmasa da bazı merkezlerde özellikle tekrarlayan başarısızlıklarda uygulanmaktadır.
-
Endometrial Mikrobiyom Testi: Vajinal flora kadar, rahim içi (endometrial) mikrobiyota da önem taşır. Bazı ileri testler, rahim içinden alınan küçük bir biyopsi örneğinde faydalı/zrarlı bakteri dengesine bakarak Endometrial Receptivity Analysis (ERA) benzeri bir değerlendirme sunmaktadır. Örneğin, endometriumda %90’dan fazla Lactobacillus olması “optimal”, daha azı ise “suboptimal” kabul edilebilir. Araştırmalar, endometriumda Lactobacillus dominansı < %80 ise implantasyon oranlarının düştüğünü göstermiştir. Ancak, endometrial mikrobiyom testi henüz standart bir uygulama değil ve daha çok araştırma protokollerinde yer alıyor. Yine de, tekrarlayan implantasyon başarısızlığı vakalarında bazen denenmektedir.
Bu testlerin sonucunda eğer vajinal (veya endometrial) mikrobiyomda belirgin bir disbiyoz saptanırsa, embriyo transferini o döngüde yapmayıp önce sorunu gidermek mantıklı bir strateji olabilir. Nitekim bazı uzmanlar, “flora bozukken embriyoyu transfer etmek yerine, mikrobiom düzeldiğinde transfer yapmayı” öneriyor. Bu yaklaşım, hastaya birkaç aylık bir gecikme yaşatsa da başarısız bir deneme yaşamaktansa beklemeye değer olabilir.
Mikrobiyomu Düzeltmek: Antibiyotik ve Probiyotik Tedavileri
Vajinal disbiyoz saptandığında ne yapıyoruz? Tedavi edilebilir bir durum olduğundan bahsettik. İşte burada iki ana silahımız var: antibiyotikler ve probiyotikler (ve bazen her ikisi).
1. Antibiyotiklerle İyileşme:
Peki, diyelim ki testi yaptık ve vajinal florada bir “parti bozan” (disbiyoz) olduğunu saptadık. İlk adımımız nedir? Elbette, önce o “istenmeyen misafirleri” oradan temizlemek. Bu noktada elimizdeki en güçlü silah antibiyotiklerdir. Eğer sorun “bakteriyel vajinozis” ise, doktorunuz size muhtemelen metronidazol veya klindamisin gibi, bu iş için biçilmiş kaftan olan ilaçları verecektir. Eğer sorun daha derinde, yani rahim içinde (kronik endometrit) bir iltihaptan şüpheleniyorsak, doksisiklin gibi daha geniş etkili bir antibiyotik tercih edebiliriz. Bu tedaviler o kötü mikropları temizlemede genellikle başarılıdır da.
AMA… (İşte burası, benim klinikte en çok önemsediğim “ama”…) Antibiyotikler, “iyi adam” ile “kötü adamı” ayırt edemez. Ben antibiyotiği hep şuna benzetirim: Bir orman yangınını söndürmek için “atom bombası” atmak gibi. Evet, yangını (kötü bakterileri) söndürür. Ama o bombayla birlikte tüm orman ekosistemi, yani bizim o çok sevdiğimiz, bize lazım olan “iyi askerlerimiz” (Laktobasiller) de yok olur. Savaş alanı tamamen boşalır. Ve tedavi biter bitmez, o boşalan alana kimin daha hızlı yerleşeceği tam bir muammadır. Çoğu zaman, o “kötü” bakteriler boş buldukları bu alana hızla geri dönerler ve sorun tekrar başlar (nüks eder). İşte bu yüzden, antibiyotik tedavisi benim için denklemin sadece ilk yarısıdır. Nitekim araştırmalar, antibiyotik tedavisinin %60-70 oranda başarıyla geçici eubiyoz sağladığını, fakat nüks oranının yüksek olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle, antibiyotik tedavisi genellikle probiyotik destekle tamamlanır.
2. Probiyotik Tedavi: Vajinal florayı yeniden iyi bakterilerle kolonize etmek amacıyla probiyotikler kullanılır. Probiyotik deyince genelde akla yoğurt, kefir gibi gıdalar gelse de, vajinal mikrobiom için özel hazırlanmış laktobasil içerikli vajinal tablet veya jeller mevcuttur. Amaç, vajinaya dışarıdan faydalı bakteri vererek ekosistemi düzeltmektir. Teoride çok mantıklı görünse de, probiyotiklerin etkinliği konusunda çalışmalar karışık sonuçlar vermiştir. Örneğin 2022’de ESHRE’de sunulan çift-kör bir çalışmada, Lactobacillus rhamnosus ve L. gasseri içeren vajinal probiyotik kapsülleri 10 gün süreyle kullanan hastalar ile plasebo kullananlar karşılaştırıldı. Sonuçta probiyotik alan grubun vajinal florasında, plaseboya kıyasla anlamlı bir iyileşme saptanmadı . İlginç biçimde, her iki gruptaki kadınların yaklaşık üçte birinde, 1-3 ay içinde kendiliğinden florada düzelme gözlendi (probiyotik alsın veya almasın) eshre.eu. Bu bulgu, bazı vakalarda vajinal mikrobiyomun kendi kendine de eubiyotik hale dönebileceğini gösteriyor. Çalışmayı yapan uzmanlar, “flora bozuk olan hastalarda hemen probiyotiğe sarılmak yerine, birkaç ay bekleyip spontan düzelme olup olmadığını görmek ve embriyo transferini flora düzelene dek ertelemek mantıklı olabilir” şeklinde bir yorumda bulundular. Tabii bu, her hastanın durumuna göre hekim kararıyla uygulanabilecek bir strateji.
İşte bu, kliniğimde bana en çok sorulan, en kafa karıştırıcı sorulardan biri. “Hocam, o zaman bu probiyotikler tamamen işe yaramaz mı? Kafamız karıştı.” Haklısınız. Çünkü bilimsel çalışmalar bile bu konuda ikiye bölünmüş durumda. Bakın, “probiyotik” demek, çok genel bir laf. Tıpkı “araba” demek gibi. Ama hangi araba? Bize bir spor araba mı lazım, bir kamyonet mi? Probiyotikte de olay tam olarak bu: Doğru bakteri türü mü? Eğer bir ürün, tam da o “iyi asker” dediğimiz, vajinanın asıl koruyucusu olan Lactobacillus crispatus gibi spesifik bir askeri içeriyorsa (örneğin Lactin-V gibi bu işe özel üretilmiş ürünler) ve biz bunu doğrudan vajinal yolla veriyorsak… İşte o zaman, özellikle tekrarlayan bakteriyel vajinozis (BV) vakalarında sorunun geri gelmesini engellediğini görebiliyoruz.
Peki tüp bebek başarısını artırır mı?
Doğrusu, “sadece probiyotik kullanarak gebelik şansını şu kadar artırdık” diyebileceğimiz devasa, kesinleşmiş bir bilimsel verimiz henüz yok; çalışmalar hararetle devam ediyor. Ama şimdi size kendi klinik tecrübemi, yani 30 yıllık gözlemimi söyleyeyim: Özellikle sürekli vajinal sorun yaşayan, florası çok hassas olan hastalarımda, o “büyük antibiyotik temizliğinden” sonra, boşalan savaş alanını yeniden “iyi askerlerle” doldurmak için vajinal probiyotik takviyesi verdiğimde, hastanın çok daha hızlı toparladığını, florasının daha sağlıklı oturduğunu fark ettim. En kötü ihtimalle? Hiçbir zararı yok. Bu yüzden, bilimsel kanıtlar henüz yüzde yüz “kesin” demese de, o “ormanı” yeniden ağaçlandırmanın mantıklı ve zararsız bir destek olduğunu düşünüyorum. Uygun gördüğüm hastalarda, o “büyük temizlikten” sonra bu desteği mutlaka planıma ekliyorum.
3. Diğer Yaklaşımlar: Literatürde yeni gelişmekte olan bazı yöntemler de var. Örneğin, vajinal mikrobiyota transplantasyonu bunlardan biri. Nasıl ki bağırsak florası için dışkı nakli konuşuluyor, benzer şekilde sağlıklı vajinal flora nakli üzerine araştırmalar mevcut. Henüz rutin uygulamada değil, ancak gelecekte disbiyozisi tedavi etmek için bir seçenek olabilir. Ayrıca, prebiyotik dediğimiz, vajinadaki iyi bakterilerin beslenmesini destekleyen jeller veya invitro ortamda geliştirilen yeni biyoterapötikler (ör. Lactobacillus crispatus içeren vajinal süpozituvarlar) araştırılıyor. Amaç, bir yandan zararlı bakterileri yok ederken bir yandan da faydalı olanları yerine koymak ve kalıcı bir denge sağlamak.
Sık Sorulan Sorular (SSS)
Metni okuduktan sonra aklınızda bazı pratik sorular olabileceğini biliyorum. Kliniğimde en sık duyduğum soruları ve cevaplarımı sizin için burada topladım:
Soru: Hocam, floramın bozuk olması benim hatam mı? Yanlış bir şey mi yaptım?
Cevap: Bu soruyu o kadar sık duyuyorum ki… Lütfen önce şunu bir netleştirelim: Kesinlikle hayır. Vajinal flora, inanılmaz hassas bir dengedir. Kullandığınız bir antibiyotik, yaşadığınız yoğun bir stres, hormonal döngünüz, havuz veya deniz, hatta beslenme alışkanlıklarınız bile bu dengeyi geçici olarak bozabilir. Bu, sizin “kötü” hijyeniniz olduğu veya bir hata yaptığınız anlamına gelmez. Bu, tıpkı bağırsak floramız gibi, dış etkenlere karşı çok duyarlı olan biyolojik bir durumdur. Lütfen kendinizi suçlamayın. Bizim işimiz suçluyu bulmak değil, dengeyi yeniden kurmak.
Soru: Hiç akıntım, kaşıntım veya kokum yok. Bu, floramın kesinlikle sağlıklı olduğu anlamına mı gelir?
Cevap: Maalesef hayır. Keşke gelse. Aslında tüp bebekte bizi en çok zorlayan durum da bu “sessiz” vakalar oluyor. Tıpta “subklinik” dediğimiz, yani belirti vermeyen, alttan alta ilerleyen durumlar vardır. Vajinal disbiyoz (bozulma) da çoğu zaman böyle olabilir. Siz hiçbir şey hissetmezsiniz, günlük hayatınız normal devam eder; ama o “sessiz” dengesizlik, rahim içine yansıyarak embriyonun tutunmasını zorlaştırabilir. Bu yüzden, özellikle tekrarlayan başarısızlıklarda “şikayetim yok” demeden bu parametreye bakmakta büyük fayda var.
Soru: Bu vajinal mikrobiyom testi zor veya acı veren bir işlem mi?
Cevap: Hiç değil. İçiniz bu konuda çok rahat olsun. Bu test, normal bir jinekolojik muayene sırasında yapılan, ağrısız bir sürüntü alma işleminden ibarettir; tıpkı simir (smear) testi yaptırmak gibi. Saniyeler içinde tamamlanan, basit bir örnek alıyoruz. Ne bir acı ne de bir ağrı hissedersiniz. Endişelenecek hiçbir yanı yok.
Soru: Eczaneden probiyotik alıp içsem veya yoğurt, kefir tüketsem bu sorun çözülür mü?
Cevap: Ah, keşke bu kadar basit ve standart bir çözümü olsaydı. Beslenme yoluyla aldığınız probiyotikler (yoğurt, kefir vb.) genel sağlığınız ve özellikle bağırsak sağlığınız için harikadır, buna hiç şüphe yok. Ancak vajinal florayı “tedavi etmek” çok daha spesifik bir iştir.
Birincisi, vajinaya özel Lactobacillus türlerine (özellikle L. crispatus gibi) ihtiyacımız var. İkincisi, bu bakterilerin mide asidini geçip vajinaya ulaşması ağızdan alımla çok zordur. Genellikle, antibiyotik tedavisi sonrası doğrudan vajinal yolla uygulanan, doğru bakteri türlerini içeren “medikal” probiyotik destekleri tercih ediyoruz. Yani evet, sağlıklı beslenin, ama bu durumu tedavi etmek için lütfen doktorunuzun önereceği spesifik plana uyun.
Soru: Bu durum cinsel yolla bulaşan bir hastalık mı? Eşimden bana geçmiş olabilir mi?
Cevap: Bu da çok hassas ve önemli bir nokta. Bakteriyel vajinozis (floradaki en sık bozulma tipi) bir “denge” sorunudur; klasik cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon (klamidya veya bel soğukluğu gibi) değildir. Yani olay, dışarıdan “mikrop kapmak” değil, içerideki dengenin bozulmasıdır. Ancak, cinsel aktivite bu dengeyi (vajinal pH’ı değiştirerek) tetikleyebilir. Sürekli tekrarlayan vakalarda, bazen partnerlerin de bu denge bozukluğuna katkısı olabileceği düşünülür (bakteri alışverişi nedeniyle). Ama kural olarak, bunu bir “cinsel hastalık” olarak değil, “bozulmuş bir ekosistem” olarak ele alırız.
Son Söz: Bilim ve Umut
Tüm bu bilgileri okuduktan sonra kafanızın biraz karıştığını tahmin edebiliyorum. Lactobacillus, disbiyoz, kronik endometrit… Belki de şu an “Endişelenecek bir şey daha mı çıktı?” diye düşünüyorsunuz. Lütfen tam tersini düşünün. 30 yıllık hekimlik tecrübem bana şunu net olarak öğretti: Çözüm, genellikle en başta “göremediğimiz” veya “küçük bir ayrıntı” dediğimiz yerdedir. Ve artık burayı, yani vajinal floranızı görebiliyoruz. Onu test edebiliyoruz. Ve en önemlisi, onu tedavi edebiliyoruz. Bu, endişelenecek yeni bir sorun değil; bu, başarıya giden yolda önümüzdeki bir taşı kaldırmak için elimize geçen yeni ve güçlü bir fırsat. Bu sizin “kaderiniz” değil; bu, üzerinde çalışıp değiştirebileceğimiz bir durum. Eğer bu yolda yorulduysanız, daha önce denemelerinizde hayal kırıklığına uğradıysanız, lütfen şunu unutmayın: Bilim, sizin için o en küçük ayrıntıyı bile aydınlatmak için sürekli ilerliyor. Biz doktorlar da o bilimi, sizin o en çok beklediğiniz haberi almanız için kullanmak adına buradayız.
Moralinizi yüksek tutun. Bu, çözümsüz bir konu değil.
Yasal Uyarı
Bu yazı, tıbbi bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. Kesin tanı ve tedavi planı için doktorunuza danışmanız gereklidir. Buradaki bilgiler, genel bir bakış sunar; kişisel tıbbi tavsiye yerine geçmez. Unutmayın, her hastanın durumu farklıdır ve en doğru yönlendirmeyi hekiminiz yapacaktır. Bu blog içeriği, güncel bilimsel kaynaklara dayansa da zaman içinde yeni araştırmalar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, sağlık kararlarınızda güncel doktor önerilerini esas alınız. Sağlık bilgilerinin kullanımı sonucunda doğabilecek riskler okuyucunun sorumluluğundadır.
Güncelleme Tarihi: 12.11.2025
Doç.Dr.Senai AKSOY