Embriyo Tutunması (İmplantasyon) 2: Embriyoya Ait Problemler

Embriyo Tutunması (İmplantasyon) 2: Embriyoya Ait Problemler

İmplantasyon (embriyonun tutunması) ile ilgili yazı dizimizin birinci bölümünde hamilelik oluşumunun aslında tohum-toprak ilişkisine benzediğinden bahsetmiştik. Nasıl bir bitkinin oluşabilmesi ve yaşayabilmesi için hem tohumunun hem toprağının iyi olması gerekirse, sağlıklı bir hamileliğin gerçekleşmesi için de hem anne rahmindeki koşulların hem de embriyo kalitesinin iyi olması gerekir.

Tohum kalitesi: Embriyodan kaynaklanan implantasyon problemleri

Endometriyal boşluğa erişen bir embriyonun tutunamaması yani implantasyonun gerçekleşmemesi veya implantasyondan hemen sonra kaybedilmesi (kimyasal bir hamilelik veya düşük), çoğunlukla (%80) embriyo yetersizliği adı verilen bir durumdan yani gerçek bir hamileliğin oluşmasını engelleyen bir anomalinin varlığından kaynaklanır. Bu tür kayıpların 5’inden sadece 1 tanesi endometriyal yetersizlik nedeniyle oluşur.

Burada bilinmesi gereken en önemli konu, embriyonun tutunma yeterliliğini spermden çok yumurtanın genetik/kromozomal yapısının etkilediğidir. Yumurtanın kromozom sayısı açısından normal olma ihtimali annenin yaşı ilerledikçe düştüğünden, embriyo yeterliliğinin de yaşla düşüyor olması normaldir.

Araştırmalara göre genç kadınların (35 yaş altı) yumurtalarının döllenmesi sonucu elde edilen embriyoların yarısı tutunma (implantasyon) için elverişili değildir. 45 yaşındaki kadınlarda ise tutunmaya elverişli olmayan embriyoların sayısı her 10 embriyoda 9’dur. Bu nedenle kadın 40’lı yaşlarının ortalarına geldiğinde hem doğal hamilelik ihtimali hem tüp bebek başarı oranı önemli ölçüde düşmekte ve düşük yapma olasılığı fazlasıyla artmaktadır.

Embriyonun tutunma (implantasyon) yeterliliğini belirleyen faktörleri bilmek önemlidir:

-Yumurtanın sperme göre daha belirleyici olması: Embriyonun tutunmaya elverişli olabilmesi için 46 kromozomun tamamına sahip olması gerekir (yani öploid olmalıdır). Embriyonun kromozom sayısındaki herhangi bir bozukluk (yani anöploidi) kaçınılmaz olarak üreme başarısızlığı ile sonuçlanacaktır. Bu başarısızlık hamile kalamama, düşük veya Down Sendromu gibi bir anöploidi (doğumsal anomali) olarak ortaya çıkar. Embriyonun kromozom bütünlüğünü (karyotip) ve dolayısıyla tutunma yeterliliğini etkileyen baskın faktör annenin (yumurtanın) karyotipi olmakla birlikte, babanın (spermin) kromozom bütünlüğü de rol oynar. Erkek kısır değilse bu rol çok daha küçüktür ancak sperm bozukluğu durumunda etkisi daha büyük olur.

-Yumurta ve spermin kromozom yapısının etkisi: Embriyonun sayısal kromozom bütünlüğü yanında yapısal kromozom bütünlüğü de tutunma yeterliliğini etkiler. Bazı durumlarda embriyonun bir veya daha fazla kromozomunun bir kısmı eksik olabilir. Bazen de döllenme sırasında bir veya daha fazla kromozomun parçaları birbirinden ayrılır ve başka bir kromozomla birleşir (‘translokasyon’ adı verilen durum)

Bu tür yapısal değişimler spermdeki ve/veya yumurtadaki bir bozukluktan kaynaklanabilir. Ancak hangisinin ne derecede rol oynadığı ve annenin veya babanın yaşının, çevresel ve genetik faktörlerin bu oluşumu nasıl etkilediği henüz tam olarak anlaşılamamış bir konudur. Bu tür yapısal kromozom bozuklukları, preimplantasyon genetik tanı döneminde özel olarak araştırılmazsa farkedilmeyebilir.

-Genetik ve metabolik faktörlerin etkisi: Genetik ve metabolik faktörlerin de embriyonun yeterliliğini etkilediği şüphesizdir ancak nasıl ve ne derecede etkilediği tam olarak bilinmemektedir. Daha da kötüsü bu faktörlerin mevcut tanısal yöntemlerle ne mevcudiyeti ne de derecesi saptanabilmektedir. Bu konuda araştırmalar sürmektedir.